National Geographic, Haziran sayısında harika bir kapakla karşımıza çıktı.
Daha önceki yazılarımda kaplumbağaların plastik poşet ile denizanasını ayırt edemediklerini ve bu poşetleri yerken zarar gördüklerini, boğulduklarını yazmıştım. Kapağı görünce aklıma gelenlerden biri buydu.
1950 yılında 2,1 milyar ton olan plastik üretimi, 2015’te 407 milyon tona yükseldi. Ancak denizlerdeki plastik miktarı aynı oranda artışa sahip değildi.
Prof. Richard Thompson’a göre plastiğin nerede olduğunu bilmeden, çevreye verdiği tahribatı ölçebilmemiz mümkün değil.
Prof. R.Thompson “mikro-plastik” kavramını ilk kez kullanan kişi. Yaptığı araştırmalarda amfipodların (kabuklu türü) naylon torba parçalarını yediğini keşfetmiş. Mikroplastikler denizin her yerindeler. Hawaii’deki Büyük Ada’da bazı sahil kumlarının %15’i mikroplastik parçaları içeriyor.
Plastik tüketen balıklarda yeme dürtüsünde bozukluklar, sindirim sistemlerinde tıkanma, boğulma gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. Balıkların bunu tam olarak sindirip sindiremediği, balıkları tüketen insanların bünyesinde herhangi bir değişiklik meydana gelip gelmediği henüz net değil, araştırmalar sürüyor. Balık türlerinin tek tek araştırılması uzun zaman alacak. Şuan için risk düşük, çünkü balıkların bağırsağından bizim yediğimiz bölümlerine sızmıyor mikroplastikler. Ancak şunu hatırlatmakta fayda var, denizde ayrışan plastikler bir metrenin 100 milyarda biri boyutunda olan nanoplastiğe dönüşüyorlar. Denizdeki her canlı bunu tüketebilir.
Balık insan sağlığı için oldukça faydalı olsa da, plastik sorunumuz yüzünden ileride çok ciddi tehditler taşıyabilir. Hem balıkların yaşam alanı ve yaşamları tehlikede, hem de insan sağlığı. Daha kötüsü, bu konuda araştırmalar devam ederken her geçen gün denize daha fazla plastik atık karışıyor.
Son olarak, bu ay National Geographic almanızı tavsiye ediyorum. Dergi içeriği mükemmel, pişman olacağınızı düşünmüyorum.